28 Kasım 2016 Pazartesi

Maison Francis Kurkdjian - Grand Soir

Işık hızında gelişmelerin olduğu bir ekonomik çevredeyiz… (sanki politik çevre stabil) Mart ayında Oud Satin Mood yazımda şöyle bir ifade kullanmışım;

“Ünlü parfümörün 2009 yılında kendi adını vererek kurduğu parfüm evi, günümüzde bağımsızlığını koruyan en büyük niş parfüm markalarından biri olmuş durumda.”

Tekstilden yüksek saatçiliğe, şarap üretiminden kozmetik sektörüne kadar birçok alanda faaliyet gösteren dünya devi LVMH (Moët Hennessy Louis Vuitton) grup, söylentilere göre Maison Francis Kurkdjian parfüm evini bünyesine katmaya hazırlanıyor. Bu durum tüketiciye nasıl yansır bilinmez ancak umarım başyapıt mertebesinde gördüğüm Oud, Absolue Pour Le Soir ve Lumière Noire gibi parfümler herhangi bir reformulasyon geçirmez. İşletmecilik alanındaki dedikodular bir yana, neredeyse endüstriyel bazda ürün planlaması yapıp da bu kadar kaliteli işlere imza atabilen nadir parfüm evlerinden biri Maison Francis Kurkdjian. Marka, 2016 yılını Petit Matin ve Grand Soir ile bir yazlık bir kışlık parfüm tasarlayarak nispeten sessiz geçirdi. Hazır kışlıklar dolaptan çıkmışken içimizi ısıtacak Grand Soir’dan bahsedeyim.


Koku piramidinde açıklanmasa da lavantaya benzer bir notanın öncülüğünde sıcacık başlıyor Grand Soir. Tene değen ilk sıvı tanecikleriyle “yine ne yapmışsın sen Francis!” demekten alıkoyamıyorum kendimi. Eski usul yöntemlere göz kırpıp da bu kadar modern parfüm tasarlayabilen kaç kişi var?

Açılışın ardından Grand Soir için yapılabilecek en net tanımlama; reçinemsi notalarla ısıtılmış, vanilya destekli bir amber parfümü olduğu. Hani bu mevsimde kaşmir kazak veya battaniye yerine kullandığımız tayfa var ya, işte o ekolden yürümüş MFK.

- FK: Abi kusura bakma, teklif ettiğiniz rakam benim kullandığım Oud'un maliyeti bile değil. 
- LVMH: Yahu onu Laos'tan değil, Tahtakale'den alırız... Ufak meselelere takılma. Bak kolumdaki Hublot'a, bunu da Audemars Piguet'ten çaktık ama yine de satıyor.
(Temsili pazarlık)

Neredeyse kusursuz olarak tanımladığım Grand Soir için olumsuz bir şeyler söyle deseler, zorla da olsa “tekdüze yapısı” derdim. Parfüm, zaman içinde yeni bir şeyler anlatmıyor. Ancak halihazırda kurguladığı hikaye o kadar etkileyici ki, yeni bir heyecan da aratmıyor kullanıcısına.

Grand Soir hem güçlü hem transparan bir tasarım. Ne performanstan ödün veriyor ne de amber ve vanilya gibi yoğun notalar kullanılmasına rağmen burnu yoruyor. Kalıcılığı da fark edilirliği de oldukça yükek seviyede seyreden, her seferinde iltifat toplayan cinsten iddialı bir parfüm. Beşinci günün şafağında görünen ışık misali tam da unutulduğu anda kendini hatırlatıyor.

Tüyler diken diken!

Kadifemsi amber ve vanilya ile kapamış yapan Grand Soir, amber tabanlı sıcak parfüm tayfanın en tepesine oynayacak kadar güçlü bir oyuncu.  Serge Lutens - Ambre Sultan, Tom Ford - Amber Absolute,  Histoires de Parfums- Ambre 114 ve Annick Goutal - Ambre Fétiche gibi referans amberlere rakip olacak kadar nitelikli bir parfüm tasarlamış Francis. Grand Soir, Absolue Pourle Soir’ı fazla iddialı bulan parfüm meraklıları için panzehiri niteliğinde.

Uğurlamaya hazırlandığımız 2016 yılı içinde Grand Soir ve aynı anda pazara sunulan Petit Matin ile birlikte koleksiyonunu iyiden iyiye güçlendiren Maison Francis Kurkdjian’ın artık bağımsız olamama ihtimali beni endişelendiriyor. Bu yüzden testiyi kırmadan sana sesleniyorum Louis Vuitton Grup... Eğer bu markayı alıp da Acqua di Parma ve Guerlain’e yaptığın gibi karakterini asimile edersen oraya gelip üzerine üç gün kalıcı çakma van milyın sıkarım!

22 Kasım 2016 Salı

Paul Emilien - Pure Addiction

Bu siteyi arama motoru aracılığıyla tesadüfen keşfedip tek parfüm için ziyaret etmediyseniz ve aralıklarla da olsa takip ediyorsanız korkarım ki bazı maddesel “şey” lere bağımlılığınız olabilir. Hele bir de burada okuduğunuz yorumlardan sonra bahsedilen o parfümleri denemek için bir şeyler içinizi tırmalıyorsa ve ulaşılamadığında rahatsızlık yaratıyorsa teşhisi koyabiliriz. Evet, bizler birer parfüm bağımlısıyız!

Paul Emilien, 2014 yılında sektöre adım atan bağımsız bir Fransız parfüm evi. SFA Romani bünyesindeki parfümör Patrick Bodifée ile çalışan ve markanın kreatif direktörlüğünü üstlenen Paul, dağıtım ağını genişleterek emin adımlarla parfüm dünyasında ilerleyen tutkulu biri. Paul’un çocuğu gibi itina gösterdiği serisinden öne çıkan yıldızın adı ise “saf bağımlılık” anlamına gelen Pure Addiction.

Fesleğen ve ekşi turunçgille açılıyor Pure Addiction. Kulağa doğrudan yazlık bir parfümün notaları gibi gelse de geleneksel Fransız ekolü dokunuşlarıyla beklendiği kadar hafif bir parfümle karşı karşıya olunmadığı anlaşılıyor ilk dakikalardan.

Açılışın hemen ardından karanfil kendini hissettiriyor. Pure Addiction, standart bir ferah parfüm olmaktan tam da bu noktada sıyrılıyor. İşte böyle ufacık bir tepe noktası sürüden ayrılmaya yetebiliyor. Aynı enstrümanlar ve aynı notalarla müzik yapmaya debelenen amatör müzisyenleri feyz alan parfüm evleri için de bu tarz minik bir atraksiyon yeterli olacak ama ya o vizyon olmuyor ya da maddi kaygılar köreltiyor yaratıcılığı…

Notalar İtalyan, stil Fransız olunca bazı noktalarda şaşırtıcı olabiliyor Paul Emilien’in tasarımı. Eau de Cologne olacakken parfümün bazında bolca kullanılan, geleneksel baz notalar amber, paçuli ve misk, Darwin’e saygı duruşu niteliğinde bir çaprazlamayla annesi Fransız, babası İtalyan olup İstanbul’da yaşayan bir iç mimarın dünyasını anlatıyor sanki… Acaba fazla mı kokladım ne?

Çaprazlama mimari demişken... Münih'teki BMW Welt

Ortalarda fesleğene yardımcı başrol oyuncusu olarak adaçayı eşlik ediyor. Minimalist piramitlere alışkın olunan tarzda, notalar cesurca serpiştirilmiş. Ara sıra kafası karışık bir tavırda sergilese de kendinden emin bir duruşu var Pure Addiction’ın. 

Odunsu yapısı parfümü jenerik bir EdC kıvamlı turunçgil parfümü olmaktan uzaklaştırıyor. Her iki cinsiyet tarafından da rahatlıkla kullanılabilecek bir parfüm tasarlamış Patrick Bodifée ve Paul Emilien. Pure Addiction'ın kalıcılığı oldukça güçlü, fark edilirliği de ortalamanın üzerinde seyrediyor. Tam kıvamında diyeyim!

Sonlara doğru misk baskın hale gelirken parfümün çatısında amber ve paçulinin verdiği kokoş Fransız ekolü her daim kendini hissettiriyor. Karanfil de Pure Addiction tenden ayrılana kadar yardımcı oyunculuk görevini başarıyla yerine getiriyor.

fotoğraf: instagram.com/gurmekokular

Pure Addiction notaları itibariyle cezbedici, harman stili itibariyle kafası karışık bir parfüm. Ziyadesiyle de çekici… E Paul de bunu iyi anlamış ki tasarımın adını saf bağımlılık koymuş.

"...10 yıldır kullanıyorum, bi bağımlılık yaptığını görmedim." - Anonim


7 Kasım 2016 Pazartesi

Röportaj: Ramon Monegal

Yayınlayamadığım birçok röportaj birikti. Hatta bazıları Esxence zamanından kalma… İlk yayınlayacağım en güncel olan olsun istedim. İspanya’dan çıkan nadir niş parfüm evlerinden birinin kurucusu Ramon Monegal’a merak ettiklerimi sordum. O da ülke olarak yaşadığımız olaylardan dolayı çok üzgün olduğunu ve bizlere başsağlığı dilediğini belirterek sorularımı cevapladı.


Berkan: Merhaba Ramon, kendi adını taşıyan parfüm markan Ramon Monegal bir süredir ülkemizde satışta. Bana Türk Pazarı ile ilgili neler bildiğini söyler misin?

Ramon: Türk Pazarı’nı bildiğimi sanmak saflık olur ve bu konu hakkında fikir beyan etmeye cüret edecek bir pozisyonda değilim. Kültür ve gelenekleri özümsemem için daha çok zamana ihtiyacım var ve bu yansımaları parfümün diline çevirmem gerekiyor. Ancak sana garanti ederim ki bunun üzerinde çalışıyorum. 

Berkan: Geçmişte ünlü İspanyol ana akım parfüm evleri için kreatif direktör olarak çalıştığını biliyorum. Şu anda kendi işletmenin sahibisin ve tamamen özgür olmanın nasıl bir duygu?

Ramon: Bağımsızlık ve hepsinin üzerinde özgürlük benim için çok yeni. Lüks olma noktasında heyecan verici, kışkırtıcı ve motive edici fakat sen kimsen “o”sun. Filtreler ve kontrol olmadan sadece sanatın derinliklerine inmek için hayal ediyorum, formüle ediyorum, tartıyorum, düzeltiyorum ve kendi kendimi değerlendirip mesleğimi çocuklarıma öğretiyorum. Mutluyum, keyif alıyorum ve (bağımsız) kariyerimin başlarında hiçbir şeyi kaçırmak istemiyorum.

Berkan: 1990’lı yılların ana akım parfümleri (Paco Rabanne, Armand Basi, Balenciaga, Myrurgia, Dana, Loewe, Adolfo Domínguez, Massimo Dutti, Parera, Antonio Puig… vs.) söz konusu olduğunda İspanya’nın parlak bir geçmişi olmasına rağmen bugün İspanya kökenli pek fazla niş parfüm evi bulunmuyor. Bu tutarsızlığı nasıl açıklardın?

Ramon: Muhteşem birer simyacı ve parfümör olan Araplar tarafından yönlendirilen sekiz yüzyılın ardından aromatik bitkileri ekip biçmeyi, esanslarını çıkarmayı, onları karıştırmayı ve parfüm oluşturmayı öğrendiğimiz günden beri parfüm kültürümüzün yaygın ve kayda değer olması şaşırtıcı değil. Sanayileşmiş parfümerinin yükselişi ve birçok markanın gelişimi aynı zamana rastlar ancak bu markaların uluslararası bilinirliğe ulaşmamasının nedeni Franco diktatörlüğünün boykotudur. İspanya bağımsız zanaatçı işi markaları geliştirecek kültürel ve artistik yeteneğe sahip. İhtiyaç duyulanlar; zaman, daha iyi bir ekonomik iklim ve diğerlerinin izleyeceği bir öncü… Bu duruma verilebilecek güzel bir örnek, İspanyol gastronomisinin dünya çapındaki başarısı olabilir. Yani her şey pazarlamaya bağlı değil.


Berkan: Misk takıntını biraz açar mısın?

Ramon: Bu benim eğitimimle başlayan eski ve uzun bir hikâye. Her yıl Myrurgia’da özüt olarak kullanmak üzere alkolde çözünmüş ve üç ile on yıl arasında yıllanmaya bırakılan amber, castoreum, civet ve Tonkin miski karışımları hazırlıyoruz. Moleküller konusunda gerçek bir üstad olan Firmenich firmasında polycyclic ve macrocyclic miski nasıl formüle edeceğimi öğrendim. 1972 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nde piyasaya sürülen yoğun dozda misk içeren Musk de Jovan, profesyoneller tarafından eleştirilmesine rağmen kullanıcılardan olumlu tepkiler aldı. Bu molekülleri doğal olanlarla karıştırmak, çekici çiçeksi kokulardan naif selviye ve kuru odunsulara, her çeşit parfüm için mükemmel bir baz gibi göründü bana. Yıllar boyu bunu yapmak istedim ancak hep “filtreler” tarafından engellendim. Bu nedenle özgürlüğümü geri alır almaz yaptığım ilk şey misk hakkındaki değişik fikirleri eşelemek oldu. Bu bir saplantı ya da henüz bitmemiş bir iş olarak gözükebilir ancak bana göre bu, yapıyı güçlendiren ve hem çekici hem de nazik bir şekilde uzun süre kalıcı olan baştan çıkarıcı estetik bir konsept. Hemen hemen 10 puan!

Berkan: Ayrım yapmak zor biliyorum ama kendi adını taşıyan serideki favorilerini söyleyebilir misin?

Ramon: Kişisel favorim, sürekli kullandığım Mon Cuir. Tek gerçek yargıç olduğuna inandığım zamanla, kendi yavruların arasında seçim yapmak hoş olmayan bir durum olsa da “Kiss My Name”, “Mon Patchouly” ve “Agar Musk” da oldukça gurur duyduğum kompozisyonlar haline geldi.

Berkan: O halde kendi favorilerimi söyleyeyim :) Ambra di Luna’yı kirli notaların dokunuşuyla içkimsi bir amber parfümü olarak tanımlıyorum ve hem dengeli hem de transparan bir amber kokusu yaratmanın ne kadar zor olduğunu biliyorum. Ambra di Luna, bana göre amber severlerin mutlaka sahip olması gereken parfümlerden biri. Ancak satışlar ve diğer müşterilerin düşünceleri hakkında bir fikrim yok.


Ramon: “Ambra di Luna” heyecan verici ve parfüm dünyasının altın çağına saygı duruşu niteliğinde bir parfüm. Minimalist ve modern bir yolla, rüya gibi içeriklerle, trendleri reddederek sadece gerçek parfüm tutkunları için tasarlandı. Satışlar beni endişelendirmiyor. Umurumda olan şey, yaptığın işin takdir edildiğini görmenin verdiği ve parfümün kullanımıyla birlikte değerlenen iletişimden gelen gerçek tatmin.

Berkan: Mon Cuir de serideki favorilerimden birisi ve bu parfümü kudretli Knize Ten’e bir saygı duruşu niteliğinde görüyorum. Sen de benim gibi bir Knize Ten fanı mısın?

Ramon: Sonunda iyi buruna sahip birine denk geldim! İlk defa biri parfümün kökenini anladı. 1924’te tasarlanan bu gerçek sanat eserini (Knize Ten’den bahsediyor) keşfettiğimden beri kullanıyorum ve büyük bir fanıyım. Evet bayım, bu parfüm bana getirdiği güzel zamanlar ve yaşattığı tatmin için bir yorumu hak ediyordu. Mon Cuir özgürlüğe ve onunla birlikte gelen provokasyona bir övgü. Bir Harley Davidson gibi özgür bir yaşam stilini tanımlayan, ufak bir İspanyol dokunuşuyla mutluluk ve hafiflik eklediğim bir kompozisyon. Portakal çiçeği, portakal çiçeği esansı, petitgrain yaprağı, sedir ve misk... Bu benim kendi derim!

Berkan: Ve oyunu değiştirip dengeleri alt üst eden Agar Musk! Parfümün ilk çıktığında internet ortamındaki tartışma platformlarındaki tepkileri hatırlıyorum da… Vetiver ve muskatla desteklenmiş kuru bir oud parfümü! Agar Musk en az kulağa geldiği kadar muhteşem kokuyor. Ancak parfüm hakkındaki ana eleştiri, fark edilirliğinin düşük olmasıydı. İlerleyen zamanlarda bu şahane tasarımın daha güçlü bir versiyonunu çıkarmaya dair planların var mı?

Ramon: Agar Musk ile Birleşik Arap Emirlikleri’nde kullanılan klasik oud u saf, temiz ve beyaz bir vizyonla yorumlamaya çalıştım. Buna ulaşmak için de saflık, beyazlık ve güzellikle süblimlenmiş bir misk kokteylinden yarattığım temel üzerine yoğunlaştım. Aynı zamanda oud un koruyucu gücünün algısını güçlendirmek için Laos’dan genç bir oud ağacından damıtılmış bir kesitle çalıştım. Karışımı biraz daha az kirli hale getirmek için bir parça vetiver kökü ve saçma IFRA kısıtlamalarına uygun hale getirmek için de vetiveryl acetate kullandım. Böylece parfüm daha saf ve biraz daha az dumansı bir nüansa sahip oldu. Daha güçlü bir versiyonunu tasarlamayı planlamamıştım ancak gelen yorumlarla bunun mümkün olabileceğini düşünmeye başladım. Belki parfümün karakterini ve gücünü geliştirmek için formulasyon üzerinde tekrar düşünebilirim.


Berkan: Dubai Next to Me, Mediterranean Memories ve Very Private for Bergdorf Goodman gibi bölgelere özgü özel parfümler tasarladın. İlerde Türkiye’ye adanmış bir limitli parfüm bekleyebilir miyiz?

Ramon: Bu günlerde yerel düzeyde çalışmak beni gerçekten motive ediyor. Türkiye’nin olfaktif (koku) kültürünü ve dilini daha iyi özümsediğim zaman, ülkenize özgü bir parfüm tasarlama olasılığını göz ardı etmeyeceğim.

Berkan: Şimdi röportajlarımın klişe soruları geliyor :) Hangi parfümü tasarlamış olmayı dilerdin?

Ramon: Eğer seçim yapmak zorunda olsaydım bu Henri Robert tarafından tasarlanan Chanel Nº 19 olurdu. Parfüm benim tam da işi öğrendiğim 1970’li yıllarda çıktı. Aynı zamanda çalkantılı bir ilişkimin olduğu, beğendiğim tarzda bir iris kullanımına sahip. İris, parfüme gençlik ve modernlik katan sümbülün yeşil notası ve galbanum ile harmanlanmış. Bugün şansım olsa, belki de parfümün daha çok yayılması (difüze anlamında) için bazına, destekleyici nitelikte modern bir amber ekleyebilirdim.

Berkan: Bugün hangi parfümü kullandın?

Ramon: Tek bir tane seçmek zor. Yazın misk, deniz notaları ve kuru amber, sonbaharda iris ve paçuli, kışın deri, vanilya, sedir ve mimosa ve ilkbaharda ise sümbülteber, gül, portakal çiçeği ve yasemini tercih ediyorum. Klasik ama estetik olarak güvenli… Eğer kendim için sadece bir tane nota tercih edecek olsaydım bu deri olurdu (Sorum yanlış anlaşıldı ama bu da güzel bir bilgi oldu).


Berkan: Cevapların için teşekkür ederim Ramon. Türk parfüm severler için eklemek istediğin başka bir şey var mı?

Ramon: 18 temmuzda Monegal ailesinin 1916’da yarattığı ilk parfümün 100. Yıldönümünü kutladık. Bu etkinliğin anısına FIESTA isminde yeni ve özel bir parfüm tasarladım. 2016 limitli bu parfümün içeriğinde boğa postu ve güneşin arasındaki ebedi aşktan ilham alan (İber yarımadasına özgü metaforik bir yorum olduğundan bahsediyor Ramon) zeytin çiçeği, rakipsiz esansı Flamenko dansıyla Türk gülü, amber ve vanilya patlamalarının asilliği gibi konulardan ilham alan içerikler bulunuyor. Fiesta’nın sunumunda bir de “Monegal, 100 years in the art of perfume” isimli benim kaleme aldığım kitap bulunuyor. Umarım tüm bu, ülkenizde takdirle karşılanır.

© Gurme Kokular - Niş Parfüm Yorumları / Röportajlar / İzlenimler
Maira Gall